Asuman Bora

Asuman Bora

Mail: luya@mynet.com

Zaferi kutlarken...

Yaşanılan ekonomik, sosyal, politik olayların sanata yansıması sanatın gerçekçi imbiğinden geçirilmesi çağlar boyunca yaşanılan bir durum.

Sanatın varlık nedenlerinden biri kendi toplumunu anlatmak, meydana gelen toplumsal olayların nedenini açıklamak, sonucunun insanlar üzerindeki etkilerini ortaya koymaktır.

Bunu yaparken tarihten farklı oluşunu genelden özele indirgemesi ve acıların dramatik yapısını ortaya koyuş şekliyle açıklayabiliriz.

Sanat bilgi vermekle kalmaz ortak eder sizi.

Olaylar sanat yoluyla yaşandığı çağı aşar, gelecek nesilleri o güne paydaş kılar.

Toplumsal olayların en çarpıcı en acılı olanı savaşlardır. İnsanın insana ettiği zulmü barındırır içinde, bu yönüyle anlamsızdır, şaşırtıcıdır, haksızdır kimi zaman ve savaşın etkisi yüzyıllara kadar sürer gider.

 Sanatın, savaş dönemlerinde birlik beraberlik ruhunu yakalamak, yüceltmek, aynı ülkü için eylem birliğinde buluşturmak, mücadele ruhunu oluşturmak gibi etkileri de göz ardı edilemez. Kurtuluş Savaşı’mız da olduğu gibi.

Sanatçılar, yaşanan bazı toplumsal olaylara karşı bir tavır geliştirmek, halkın sesi olmak, zaman zaman dikkatlerin yoğunlaşacağı noktayı işaret etmek ister.

Sanat ve sanatçı savaştan beslenmek istemez, savaş acılarını en çok sanatçılar yaşar, çok iddialı bir söz olabilir ama ‘acıları dile getiren nesillere aktarma görevini üstlenen sanatçılardır’ diyebiliriz. Sanat gözlemci olarak kalamadığı için acıları benliğinde hisseder, kendini sorumlu tutar sanatçı.

Savaşın zorlu koşullarında yaşamak, bu koşullarla mücadele etmek zorunda kalan insanlar sevgi saygı, merhamet, özgürlük, bağımsızlık gibi hasretlerini maniyle türküyle, destanla, dile getirir. Kimi zaman ağıt olur yakar içimizi kimi zaman bir kahramanlık türküsünde deli akıtır kanımızı. Ama hepsi halkındır ve onun mücadele isteğini koyar ortaya.

Sanat bizimle yaşar.

Milli Mücadele günlerinde ve daha sonraki yıllarda birçok şair ve yazarımız bu duygularını eserlerinde dile getirmişlerdir.

Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri, Kemal Tahir, Reşat Nuri, gibi birçok yazarımızı sayabiliriz.

Tabi sadece roman sanatında değil şiirde resimde tiyatro eserlerinde sinemada bu örnekleri buluruz.

Hayranlıkla baktığımız, askerlerimizin siperdeki zorlukları ve vatan sevdasıyla yıkılmayışlarını anlatan ressamlarımız;

Ali Cemal’in; yaralı düşman askerine yardım eden Türk askeri.

Hikmet Onat’ın; Siperde mektup okuyan askerleri

Halil Dikmen’in; Mermi taşıyan kadınları ve daha bir çoğu.

Yerimiz sınırlı olduğu için Savaş yıllarını anlatan eserlerin tümüne özür dileyerek yer veremedim ama Nazım Hikmet’in 30 Ağustos’ta Budapeşte ‘Bizim Radyo’ da yaptığı konuşmasından küçük bir bölümü aktarmak istiyorum.

--- ‘’Sömürgeciliğin her şeye rağmen yıkılmaya mahkum olduğunu gösteren milletlerden biri de benim milletimdir. Bunun için bu bayram büyük bir bayramdır. Yalnız Türk Milleti’nin bayramı değil, insanlığın da bayramlarından biridir.’’

Ve konuşmasını kendi yazdığı şiirle sonlandırır.

Dağlarda tek

Tek ateşler yanıyordu,

Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle parlaktı ki

Şayak kalpaklı adam

Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden

Güzel rahat günlere inanıyordu ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında

Birden bire beş adım sağında onu gördü.

Paşalar onun arkasındaydılar.

O, saati sordu

Paşalar ’üç’ dediler.

Sarışın bir kurda benziyordu

Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.

Yürüdü uçurumun kenarına kadar.

Eğildi durdu.

Bıraksalar, ince uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak

Koca Tepeden Aydın Ovası’na atlayacaktı.

30 Ağustos Zafer Bayramı’mızın 99. Yıl dönümünde Ulu önder Mustafa Kemal Paşa’mızı ve tüm şehitlerimizi rahmetle anıyor, dünya tarihinin en büyük kahramanlık destanını kanları ile yazdıkları için şükran ve minnet duyuyoruz.

 

 

 

 

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar