Ercan Pala

Ercan Pala

Mail: palaercan35@hotmail.com

Bir gün eşitlik…

Aslında, sembolik olan günleri çok sevmem. Birçoğu, sevgililer günü, anneler, babalar günü gibi sonradan üretilen tüketime dayalı günler ise en önde gelenleri. Tüm bu günlerde aklımdaki soru hep aynıdır, ‘’Kalan 364 gün ne olacak, aynı ilgi, sevgi, şefkat sürecek mi?’’

Kökeni sosyalizme dayanan 8 Mart Kadınlar Günü’de böyle aslında. Zaman içerisinde feminizm akımının da etkisiyle tüm dünyada toplumsal bir kabul gören bugün yine cafcaflı açıklamalar, şaşalı kutlamalar yapılacak, konuşmalar gırla gidecek, kadınlar baş tacı edilecek.

9 Mart’ta ise her şey yine eskisi gibi olacak. Yine erkek egemen toplumun yazılı olmayan, eğitim eksikliğinden kaynaklı bağnaz, genelde şiddet içerikli kuralları kaldığı yerden devam edecek. Bir gün önce ‘’Baş tacı’’ edilen kadınlar yine ‘’Eksik etek’’ olacaklar.

Onların anne, eş, kardeş, arkadaş, dost olduğu unutulup, sadece cinsiyete dayalı ayrıma aynen devam edilecek. İnsan hakları adına bizden ilerde kabul ettiğimiz ülkelerde bile durum tam eşitliğe ulaşamamışken, bizim kat edecek yolumuz çok daha uzun.

Ve bizim klasik günlerden çok bu konuda ciddi bir eğitime ihtiyacımız var. Hem pratik aileden, çevreden başlayan hem de teorik ilkokuldan, üniversiteye, hatta hayatın içinde son nefesimizi verinceye kadar, biz erkekler gerçek anlamda yontulmalıyız.

Başka türlüsünde sadece 8 Mart kadınların, 364 gün erkeklerin olmaya devam eder. Belki değişimi hızlandırmak için Nazım Hikmet Ran’ın, Kurtuluş Savaşı’nda kadınların kahramanlığını anlattığı efsane ‘’Kadınlarımız’’ şiirini yüzlerce, binlerce kez okumalıyız.

KADINLARIMIZ

Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,

sanki gidenler hiçbir zaman

hiçbir menzile erişemeyecekti.

Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle

Ve onlar

ayın altında dönen ilk tekerlekti.

Ayın altında öküzler

başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi

ufacık kısacıktılar

ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında

ve ayakları altından akan

toprak,

toprak,

ve topraktı.

Gece aydınlık ve sıcak

ve kağnılarda tahta yataklarında

oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.

Ve kadınlar

birbirlerinden gizleyerek

bakıyorlardı ayın altında

geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.

Ve kadınlar

bizim kadınlarımız:

korkunç ve mübarek elleri

ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle

anamız, avradımız, yarimiz

ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen

ve soframızdaki yeri

öküzümüzden sonra gelen

ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız

ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki

ve kara sabana koşulan ve ağıllarda

ışıltısında yere saplı bıçakların

oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan

kadınlar,

bizim kadınlarımız

şimdi ayın altında

kağnıların ve hartuçların peşinde

harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi

aynı yürek ferahlığı,

aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.

Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde

ince boyunlu çocuklar uyuyordu.

Ve ayın altında kağnılar

yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar