33 yıllık meslek hayatımda öyle olaylar gördüm, tanık oldum, yaşadım ki insana ait hiçbir şey beni şaşırtmazken, her anın iyi-kötü olaylara gebe olduğunu da bilirdim. Ancak bilmediklerim, ya da en azından zincirleme olabileceğini tahmin etmediklerimde varmış.
İşte geçtiğimiz Ağustos ayı benim için tam böyle bir zaman dilimi oldu. Süreç sevdiğim kadınla hayatlarımızı birleştirme kararı almamızla başladı. İmza atmak içinde sonbaharı bekliyorduk. Bu arada rutin kontroller için Kardiyoloji doktoruna bir randevu aldım.
Tahliller, EKG derken, iş eforlu teste, oradan da anjiyoya geldi. O ana kadar iki damarda tespit edilen tıkanıklığın stent takılarak hallolacağı düşüncesiyle girdiğim anjiyodan bypass kararıyla çıktım. Ve doğal olarak o an itibariyle planlar ve gelecekle ilgili beklentilerde değişti.
Ameliyat, arkadan nekahet dönemi sonbahar planlarını alt-üst edince bizde evlilik tarihi öne aldık ve 26 Ağustos’ta sevgili doktorum Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Kliniği’nden Doç. Dr. Serkan Ertugay’ın da gönülsüz izniyle ‘’Evet’’ dedik.
Sıra ameliyata geldi. Ayın 28’inde demir yüklemesinin ardından Ertugay Hocamın teklifi LAD damarı girişinde yüzde 93’lük tıkanıklık olan kalbi daha fazla bekletmeden üç gün sonra bypassı yapmak oldu. Ama içimdeki belirsiz sıkıntıdan bir iki işi bahane ederek iki hafta süre istedim.
Ertugay Hoca haklı olarak ‘’Risk’’ faktörünü hatırlatsa da benim talebim üzerine ameliyatı 14 Eylül’e kaydırdı. Aslında tüm bu pazarlığın boşuna olduğu ise sadece 5 dakika sonra anlaşıldı. Memleketim olan Bursa’dan gelen bir telefon içimdeki sıkıntının nedenini aydınlattı.
Çok sevdiğim Devlet Tiyatrosu’ndan emekli ağabeyim Özcan Pala kalp krizi sonucu vefat etmişti. Hem de böyle bir rahatsızlığı olduğunu bilmeden, benim bypass sürecimi konuşurken onunda doktora görünmesi anlaşmamızın gereğini yapamadan hayatını kaybetmişti.
Bu satırları yazdığım 8 Eylül’e kadar cenaze ve sonrasındaki işlerle ilgili 10 günde üç Bursa seyahati yaptım. Kendimi bir kenara bırakıp abimin son yıllarda bebek gibi baktığı 84 yaşındaki annemi teselli ettim. Onun bundan sonraki yaşamı için bir dizi düzenleme yaptım.
Kalbim hala dayanıyor, inşallah beş gün daha dayanacak ve bypass olacağım. Yaradan ömür verdiyse bunu da atlatacağım. Ancak bana Yeşilçam dönemi Türk filmlerindeki inanılması zor melodramları yaşatan, bir gün güldürüp, ertesi gün ağlatan Ağustos’u hiç unutmayacağım.
Doğal olarak ben böyle bir Ağustos geçirince ülkede neler oluyor zaten bir kenara bıraktım, İzmir’i bile takip etmekte zorlandım. Yine de CHP’deki delege seçimleri, ardından ilçe kongrelerinde yaşananları tabii il kongresinde yaşanacakları es geçmedim.
Size öyle dedikodular, iddialar anlatabilirim ki küçük dilinizi yutabilirsiniz. 2024 için tekrar aday olduğunu deklare eden Büyükşehir Başkanı Tunç Soyer’in yol haritasını çizip çizip tekrar sildiğini sananların Soyer’in kalemleri 10 yıl önce fırlattığını bilmediğini ispatlayabilirim.
Daha önceki müttefik İyi Parti’nin aday çıkarma kararının en çok Yeşil Sol Parti’nin ekmeğine yağ süreceğini CHP adayıyla nasıl pazarlıklar yapılacağını neredeyse Büyükşehir’de çalışmayan doğu kökenlileri bulmak için neden mum yakmak gerektiğini açıklayabilirim.
Ancak şu anda polemiğe girmek için vaktim yok, ben bir bypass olup, hayırlısıyla kalbimi yenileyeyim bakın o zaman size neler neler anlatacağım. Hatta her seçimde üç ay önceden yaptığımız ve yüzde yüz doğru çıkan kim gidecek kim kalacak açık arttırmasını öne bile çekeceğim.
Çünkü bu kez hava çok puslu değil. Her ne kadar Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bile yerel seçimi görüp görmeyeceği kesin olmasa da İzmir’de kellesi gideceklerin infazı hükme bağlandı. Ha önümüzdeki her hangi bir ayda Ağustos’a özenirse o zaman işimiz zor.
Dualarınızı eksik etmeyin…
Yorum Yazın