Bazen yazmak çok zordur. Hissettiklerini döktüğün kelimeler yetersiz kalır. Sevdiğin, saydığın, örnek almaya çalıştığın bir insanın gidişi, ardında koca bir boşluk bırakır ve hiçbir kelime o boşluğu dolduramaz. Çaresizlik kaplar her yanını, çöker bir karabulut gibi ve kalır.
O’nu staj için Hürriyet’in kapısından girdiğimde tanıdım. Staj sonunda gece muhabiri olarak devam etmeye başladığımda ise artık şefimdi Sedat Sözer, namı diğer adıyla ‘’Sarı Sedat’’. Bana ve benim gibi hayallerindeki mesleği öğrenmeye çalışan genç muhabirlerin ağabeyi.
Aynı dönemde O’nun tedrisatından geçmiş, bir dönemde Sedat Ağabey’le birlikte ev arkadaşlığı da yaptığımız İsmail Kızılbay’ın dediği gibi; ‘Bugün gazeteci olabildiysek, emekleme dönemimizin hocası Sedat Sözer’in eğitmenliği, öğretmenliği en önemlisi sabrı sayesindedir.’
Deli dolu, dünyayı kendilerinin kurtaracağını zanneden bizleri sakinliği, uzlaştırıcılığı, akli selim yol göstericiliğiyle sadece mesleğe değil hayata da hazırladı. Bir yandan gazeteciliğin inceliklerini aktarırken, diğer yandan yaşamın bize getireceği iniş-çıkışların rehberi oldu.
Merhum Kemal Baysak döneminde Karşıyaka Belediyesi’ne Basın Danışmanı olarak geçti. Onun öğrencisi bizler yollarımıza devam ettik. Bizim her başarımızda telefonu ilk açan, her derdimize ortak olan yine O’ydu. Aynı kulvarda olmasak da kardeşlerini hep takipte, hep yanı başındaydı.
Aradan geçen 30 yılda büyüdük, evlendik, çoluk çocuğa karıştık, hayatın inişli-çıkışlı yollarında yürüyüp payımıza düşenleri aldık. Ancak O’nun bizlerdeki yeri hiç değişmedi, hep vardı, aynı sıcaklıkta, aynı samimiyette, dozu hiç azalmadı, her geçen gün daha da arttı.
Yıllardır sorun yaşadığı midesinde kanser teşhisi konduğunu öğrendiğimizde yıkıldık. Bizler kara kara düşünürken umut aşılayan yine O’ydu. Hayata baktığı gibi aynı sakinlik, aynı iyi niyetle kanserle savaştı. Bizlere acılarını değil, hep tedavisindeki gelişen olumlu yönleri anlattı.
Ziyaretlerimiz de, telefonla konuşmalarımız da hala bize moral veren yine O’ydu. Tüm o acının, tedavinin arasında ne bizim doğum günlerimizi unuttu, ne sevinçlerimizi, ne üzüntülerimizi. O her zamanki gibi yine ilk arayan, ilk mesaj yazan, ilk ulaşan oldu.
Ve bir bayram sabahı acı haber geldi. O’nu kaybettik. Gidişiyle hayatlarımızda koca bir boşluk oluştu. Bir insanın kaybının yanında sanki iyiliği, güzelliği, sabrı, sakinliği, umudu, direnmeyi de kaybettik. Onunla beraber adeta tüm bu özelliklerde kayboldu.
O’nun da hocası diğer ustamız Reşit Çağlayangil’in de yazısında dediği gibi ‘’Ölenin ardından ‘İyi bilirdik, iyi insandı’ demek bir adet, O’nun içinse biçilmiş bir kaftan’’ Aslında O’nu tanıyan herkes için bir son görev, bir hakkı, bir emaneti sahibine teslim etmek.
Nur içinde yat ağabey, cennet mekanın olsun usta…
Yorum Yazın