Alsancak’ta bir akşamüstü. Kordonboyu’nda çimlerin üzerine sanki insan yağmış. Bisikletliler, deniz kenarındaki banklarda oturanlar, çimlerde ise yaş grubu 12’ye kadar inmiş.
Soğuk hayli ısırmasına rağmen sütyen bluzlar, mini minnacık şortlar, hatta deri etekle çimlere oturmuş, makyajları ile 18-20 yaş arası görünmeye çalışan, ancak hareketlerinden ve konuşmalarından henüz 14 yaşı bile geçmedikleri anlaşılan kız çocukları.
Çimlerin tam ortasında 3 kız bir erkek küçük bir grup daha çok dikkatimizi çekiyor. Ellerinde bira şişeleri. Her şişe bitişinde kız çocukları öpücüklere boğup, yoldan çıkarmaya çalıştıkları erkek çocuğun koluna girip soluğu markette aldırıyor.
Her şişe hızla bittiğinde, seviye iyice düşüyor. Erkeğin dikkatini çekememenin ego ezikliğini yaşayan kız çocukları, birden sakin sakin içkisini içen üçüncü kız çocuğunun dudaklarına yapışıyor. Kız büyük bir rahatlıkla karşılık veriyor. Çevrede tüm gözler üzerlerinde. Yalnız gelmiş erkekler akbaba gibi bu abuk ortamı izleyip “Nemalanabilir miyiz?” diye bakıyor. Ortam içler acısı…
Tam arkamız da yine bir genç kız, ki yaşı 14’ ü geçmez, alkolün etkisi ile ağlama krizine giriyor. Ama ne ağlamak. Saatlerce…Yerlerde sürünüyor.
Az ilerde 25 kişiye yakın simsiyah giymiş, yırtık çorapları, piercingleri, deri montları ile metalci gençler. Genç dediğime bakmayın. Yaşları yine 15’i geçmiyor. Kıyafetlerine ve yüzlerinde ki piercinglere bakınca ürküyorsunuz, ama çıtları çıkmıyor.
Ancak az sonra içlerinden üç kişi yan grupları gezmeye başlıyor. “İçkimiz bitti, karnımız aç para verir misiniz?”. Aman yarabbim! .Onların yerine biz utanıyoruz. Resmen modern dilenciler. Anne babaları bu yaptıklarını görseler ne hissederler acaba?
Birden kızlı erkekli oturan sıradan bir grupta sesler yükseliyor. Kızların ettiği küfürleri bu yaşıma kadar bir erkekten duymadım. Kavga etmiyorlar. Alkolün verdiği enerji ile kendilerince konuşuyorlar!.
İçimiz buruk, umutsuz, moral bulmak için oturduğumuz çimlerden, bitik gençliği görerek kalkıyoruz. Gençlik bile değil, hepsi ÇOCUK!
Nerde bizim sokakta sek sek, yakan top, istop, futbol oynayan çocukluğumuz?
Nerde bizim Ömer Seyfettin, Kemalettin Tuğcu, Aziz Nesin hikâyeleri okuyan, Milliyet Çocuk Dergisi’nin son sayısını heyecanla bekleyen çocukluğumuz?
Nerde yere düşen parayı bulup “Anne bunu ne yapayım, yerde buldum” diye soran saf çocuklarımız?
Haberlerde yalan dolan, dizilerde ölüm, intikam, sosyal medyada ve internet oyunlarında hırsızlık, vurdu kırdı. Bunlarla büyüyen çocuklardan ne bekliyoruz ki?
Onların normal hayatı da böyle sandıkları bu dünyayı kim yarattı?
Nerde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 102 yıl önce hediye ettiği “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nın masum çocukları?
Biz bu ülkeye, biz çocuklarımıza ne yaptık?
Bayramınız kutlu olsun çocukluklarını yaşayamayan çocuklarımız!
Yorum Yazın