Cem Polat

Cem Polat

Mail: cempolat7947158@gmail.com

Aslan, gelincik ve diğerleri

Hikayemiz Afrika’nın geniş düzlüklerinde başlıyor. Bir Afrika yerlisi olan Mbongo kahvaltısını etmiş, kabilesine ait olan geniş araziye tepeden bakan bir noktada bir ağaca sırtını dayamış vahşi yaşamı izlemektedir. Kuşlar özgürce uçmakta, zebralar filler yayılıp otlamakta, antiloplar bir yandan bir yana koşturup oynamaktadır.

Derken bir aslan sürüsü sahneye çıkar. Takım halinde organize bir halde hareket ederek adeta bir senfoni orkestrası düzeniyle avlanıp bir Afrika antilobunu önce yere dakikalar içinde de midelerine indirirler. Koca sürüde bir antilop kaybı nedir ki? Aksi halde aslanlar da açlığa mahkum olacaklar, yavrularını besleyemeyeceklerdir. Mbongo doğanın işleyişine hayran kalır.

Yer ülkemizin doğusunda bir dağ köyü. Sabah namazını kılıp kahvaltısını eden Mehmet, hayvanlarıyla ilgilenmek üzere ahır ve kümese doğru yönelir. Kümese yaklaşınca korkunç bir manzara görür. Yirmi kadar kümes hayvanından en az on-on iki tanesi parçalanmış etrafa saçılmıştır. Yılların hayat tecrübesiyle bu kötülüğü Mehmet’e ve hayvanlarına yapanın ancak bir gelincik olduğunu bildiğinden, gelinciğe bildiği bütün küfürleri yüksek sesle savurur. Neticede bu hayvanın doğası budur. Parçalayıp, kimisini boğup kimisinin kanını içip beslenip çekip gitmektedir. Mehmet o vahşi fakat bir o kadar da güzel hayvanı düşünür, parlak tüyleri, delici bakışları, keskin dişleri gözünün önüne gelir, her ne kadar kümesindeki hayvanlar telef olmuşsa da “Onu da Rabbim öyle yaratmış. O neylerse güzel eyler” der ve hayatına devam eder.

Yer İtalya’nın başkenti. Georgia kahvaltısını etmiş, kahvesini keyifle yudumlarken televizyon ekranında dünyada olup bitenleri izlemektedir. Ekranda görülenler uzak çok uzak bir yerde toz duman içerisinde bir binanın yıkılışı, insan denen iki ayaklı memeli canlıların( insan mıydı yoksa başka bir tür müydü bunlar?) o yıkıntılar arasında kimisinin can çekişmesi, kimisinin yavrusunun parçalanmış bedenini kucağına alıp acı içerisinde haykırmasıdır. Tuhaf karmakarışık bir ortamdır görülenler.

Georgia kahvesini bitirir, “Oraya gitmeliyim” der kendi kendine. “Oraya gitmeliyim ve bunu yapanları başaranları kutlamalıyım” der. Telefona uzanıp sekreterine uçağının ve o yolculukta kendisine eşlik edeceklerin derhal hazırlanmaları talimatını verir. Televizyon ekranına dönüp izlemeye devam eder. Bu iki ayaklı memeli türün kendi türüne yaptıkları Georgia’yı hiç şaşırtmamış aksine izledikleri gayet hoşuna gitmiştir. İnsan denen tür böyle vahşi kan dökücü bir şeydir işte.

İnsanoğlu aynı manzaraya, aynı nesneye veya olaya bakar fakat çok farklı düşünür çok farklı duygular yaşar. Bir canlıyı kimi sever, kimi korkar, kimi afiyetle yer.

Kimisi onur olarak gördüğü bir şey için canını feda eder, kimisinin hiç umurunda olmaz. Kimisi doğru kimisi ise aynı şeyi çok yanlış bulur, savaşılır ölünür, öldürülür.

Fakat insan denen varlık savaşmayı da ölmeyi ve öldürmeyi de onurla sadece zorunlulukta yapmalıdır. Aslanlar gibi gerçekten gerektiğinde ve insana yaraşır şekilde. Gelincik gibi boğup parçalayıp mundar edip atmak saçmak şeklinde yapmamalıdır. İnsan diğer tüm canlılardan farklı olarak düşünebilme muhakeme edebilme özelliklerini kullanmalı gerçekten insan olmalıdır.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar