Güney Amerika’nın yerli halklarından tarihte çok bilinen güçlü bir imparatorluk ve köklü bir kültüre sahip olan Aztekler, bugün Meksika’nın başkenti Mexico City olan yerde başkentleri Tenochtitlan ve çevresinde kurulmuş büyük kentlerde yaşamaktaydı. Savaşçı güçlü bir toplum olarak bölgede hüküm sürmekteydiler.
Kralları, din adamları ve kendi inanç sistemlerine uygun dini törenleri, bölgelerinde kurdukları ticaret ağı ve şehirleriyle yaşayıp gitmekteydiler. Fakat beklenmedik bir şey oldu ve İspanyol kaşifler Güney Amerika kıtasını keşfetmekle kalmayıp istila da ettiler. Kralları öldürüldü, inançları ve kültürleri yok edildi. Şehirleri ve sahip oldukları bütün zenginlikler yağmalandı.
Bu olaylar zinciri Avrupalıların dünya üzerinde pek çok bölgede halkı köleleştirmesi ve doğal kaynakları sömürmesinin ilk ve en acı örneği olarak tarihe geçti.
Bütün bunlar bana insanların ve milletlerin beklenmedik anlarda böylesi beklenmedik durumlar ve saldırılarla karşılaşabileceklerini, hep tetikte ve tedbirli olunması gerektiğini düşündürür.
Günümüz dünyasında sınırlar çizilmiştir uluslararası ve ulusal kanunlarla mülkiyet hakları korunmaktadır.
Durduk yerde bir devletin bir başka devlete ait topraklara girdiğini veya yan komşunuzun size ait olan eve arabaya vs el koyduğunu düşünebiliyor musunuz? Böyle şeyler olmaz. Yani olmamalıdır. Can ve mal güvenliğimizi güvence altına alan kanunlar ve düzenlemeler vardır.
Fakat yine de hayat iyi kötü sürprizlerle doludur. Tedbirli olmalı, kötü günlere hazırlıklı olmak için elimizden geleni yapmalıyız değil mi? Evimizi arabamızı hatta canımızı sigorta ederiz. Emeklilik planları, ödemeleri yaparız. Çocuklarımızı yetiştireceğimiz güvenli bir muhitte yaşamaya, geleceğini düşünen çalışkan dürüst ve sağlıklı bir düşünce yapısında olan insanlarla arkadaş olmaya özen gösteririz. İyi bir eğitim almaya, sağlam işler kurmaya çalışırız.
Yine de hiç birimiz melek olmadığımız gibi muhteşem insanlar da değiliz. Yani her yeni doğan can her atan kalp muhteşem bir varlık, tam bir mucizedir elbette fakat hatalar da yaparız. Gün gelir hasta oluruz, kazalar yaşarız ya da gün gelir yerküreyi toptan etkileyen salgın savaş vs gibi tamamen kontrolümüz dışında durumlar olur.
Her şeye rağmen daha güzel günler için savaşmayı sürdürürüz.
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Portekizli ünlü yazar Jose Saramago, “21. yüzyıl küçüğüm, bir kelebeği bile intihar ettirebilir” diyerek edebi şekilde göstermişti bu zamanları.
Aslında vurguladığı tarih değildi; insanoğlu geliştikçe, modernleştiği kadar bencilleşir, vahşileşir. Yöntemler değişebilir, ancak insan açısından sonuçları aynıdır.
Yine de hayat tam da budur işte. Güldüğümüzden çok ağlarız. Mutlu olduğumuzdan çok mutsuz oluruz ve destek olmaktan çok birbirimizin gözünü oymaya, üzerine basıp yukarı çıkmaya çalışırız. Eşitlikten çok küçümseme ve adaletsizlikle karşılaşırız. Sıkılıp bunalırız. Gözyaşı döker veya isyan ederiz.
Ve insanın en güçlü yanı da burada devreye girer. Sabretmek ve umut etmek.
Her durum ve şartta uyum sağlayıp hayatta kalmak da denebilir buna, tüm eksilere, olumsuzluklara rağmen umut bizi ayakta tutar.
Gözyaşlarımızı siler, zor da olsa gülümser ve ne olursa olsun devam ederiz.
Yorum Yazın