Aydınlık bir yerden ışık olmayan karanlık bir odaya veya binaya girdiğinizde tanımadığınız bilmediğiniz bir yerse, adım atmaya korkarsınız. Önünüzde bir engel mi vardır, aşağı inen bir merdiven mi vardır yoksa düz ve rahatça ilerleyebileceğiniz bir alan mıdır? Bilemediğiniz için duraksarsınız.
Gözleriniz o karanlık ortama yavaşça alışıp az da olsa önünüzü görmeye başladığınızda, herhangi bir engel yoksa korku ve tedirginliğiniz geçer ve ilerlemeye başlarsınız. Belirsizlikte böyle insanı durduran, ilerlemeyi engelleyen, yüreklere korku salan bir durumdur.
Yeni bir işe başlamak, yeni bir yere taşınmak ve yeni insanlarla çalışmak da belirsizlik ortamı doğurur. Hayatın pek çok alanında ipler bizim elimizde değildir. Kontrol bizde olmadığı gibi yarın ne olacağını kestiremediğimiz her durumda aynı endişe ve korkuyu yaşarız.
Bu durumunun belki de en uç örneği yaşadığımız siyasal ortamın çalkantılı ve belirsiz olmasıdır. Yeni bir siyasal düzenin kurulacağı ve nasıl bir düzenleme yapılacağının tam olarak belli olmadığı ortamda insanların ne denli tedirgin olabileceğini kestirebilirsiniz.
Şu günlerde şahit olduğumuz bir ülkenin, bir milletin top yekün yeni bir siyasal düzene geçmesi durumunun o toplumda ve hatta tüm dünya insanları üzerinde oluşturduğu belirsizlik ve endişe bu duruma somut bir örnek.
Yaşanan olumsuz olaylar ve tatsız anılar insanları korkutuyor olabilir. Önümüzü göremediğimiz için tedirgin olabiliriz elbette. Her şeye rağmen bu duyguların esiri olmamalı.
Çünkü aslında korku ve endişe de diğer tüm duygular gibi zihnimizde oluşturduğunuz ve kısmen gerçek kısmen gerçek olmayan şeylerdir. Bizi engelleyip durduran, sindiren, düşünemez hale getiren bu kusurlu yanımızı bilinçli bir karşı duruşla tersine çevirmeliyiz.
Her şey kötü mü olacaktır?
Hayır; belki de iyi olacaktır. Bu bakış açısı ve olumlu düşünce tarzıyla önce korkunun ve sonra da asıl sorunun üstesinden geleceğiz.
Yorum Yazın