DEMOKRASİ; KENDİ DÜŞEN AĞLAMAZ
Demokrasi; kelime anlamı olarak halkın yönetimi, devletin ya da yerel yönetimlerin halk tarafından yönetilmesi ya da en azından yönetimde sesini duyurabilmesi diye bildiğimiz, böyle yerleşmiş bir kavram. Tam olarak halkın iktidarı kelimelerinden türetildiğini ise sözlükler yazıyor.
Demos ve kratos. Bunlar klasik bilgiler. “En güzel idare şekli budur, halkın kendi kendini idare etmesi, bundan güzeli olur mu hiç?” gibi beylik laflar da bu klasik bilgilerin ardına sıralanır ve hop, gerçeklere uzak, sorun çözmeyen, goy goy kültürünün nefis bir örneği daha olur ve biter.
Ne yani şimdi ben demokrasiyi savunmuyorum da diktatöryayı mı savunuyorum ?
Yoksa, krallık ve benzeri yönetimler ya da daha kötüsü bir grubun veya ayrıcalıklı bir zümrenin ipleri elinde tuttuğu oligarşileri mi ?
Konumuz bu değil. Rahat olun.
Dünya tarihi devletlerin ve milletlerin ve pek çok milleti içerisinde barındıran imparatorlukların farklı şekillerde idare edildiği yukarıda isimlerini saydığımız modelleri görmüştür. Ve antik Yunan’dan beri de halkın doğrudan ya da dolaylı olarak yönetildiği demokrasi uygulamaları test edilmiştir. Konumuz ve mesajımız da işte bununla ilgilidir.
İnsanlık tarihi Latin Amerika’nın ve Afrika’nın sahte demokrasilerini de görmüştür. Demokrasi ile yola çıkarak yolda gücün el değiştirdiği Hitler Almanyası’nın diktatörlüğünü görmüştür. Tüm dünyaya örnek gösterilirken kendi içinde derin açmazları ve eksiklikleriyle hem bir süper güç hem bir işlemez kilitlenmiş devlet mekanizması örneği, hem kapitalist dünyanın en zengin adamları ve dahi sokaklarda yatan, kendine bakamayan, sağlık sisteminden dışlanmış yüz binler ile insanlıktan uzak Amerika Birleşik Devletleri örneğini de görmüştür.
İnsanoğlu karmaşık yapısı ve düşünce tarzıyla, hem vicdanı hem zalimliğiyle, hem teknik ve analitik hem de duygularının esiri ihtiras tutkunu halleriyle ve bin bir renk kişilikleriyle elbette mükemmel ve saat gibi işleyen bir yapı inşa edecek değildi. Kimsenin kimseyi incitmediği, suç işlenmeyen, can sıkmayan o muhteşem dünya örneği bir ütopyadan başka bir şey değildir zaten.
Senin sevdiğini ben sevemem kardeşim.
Senin uğrunda canını verdiğin şey bence boş ve hatta külliyen yanlış da olabilir. Sen ne kadar uyumlu ve serinkanlı isen ben tam tersi bir kıvılcımla parlayıp barut fıçısı gibi patlayabilirim. Kısaca bu küresel devasa insan toplumu mükemmel bir denge ve düzende olamaz, bu treni boşuna beklemeyelim.
Fakat genel kabul görmüş olan ekonomik model olarak kapitalizm, yönetim biçimi olarak da dolaylı temsil şekliyle demokrasi uygulamasından vazgeçemeyeceğimiz aşikar. Ve bu noktada her birimiz kendimiz ve vicdan sahibiysek kendimiz dışındaki ve ilgili karar aşamalarından etkilenecek kişiler için sesimizi çıkartmalıyız. Sus pus oturmak yerine “öyle değil böyle olsun” diyelim.
Kimseye bir faydası olmayan işler ve uygulamalar söz konusu olduğunda değil, gerçekten gerekli konularda konuşup bir arada oyumuzun rengini gösterelim, çünkü kendi düşen ağlamaz dostlar. Demokrasi, sen ben ve bizler ne diyorsak ne istiyorsak onun olması demek. Sessizce oturup istemediğin, sevmediğin şeylerin gerçekleşmesiyle yüzleşmek olmamalı. Kimse sesini çıkartmadıysa bile ben susmadım diyebilmenin iç huzuru ve gururunu duyabilmeli insan.
DEMOKRASİ; KENDİ DÜŞEN AĞLAMAZ
Demokrasi; kelime anlamı olarak halkın yönetimi, devletin ya da yerel yönetimlerin halk tarafından yönetilmesi ya da en azından yönetimde sesini duyurabilmesi diye bildiğimiz, böyle yerleşmiş bir kavram. Tam olarak halkın iktidarı kelimelerinden türetildiğini ise sözlükler yazıyor.
Demos ve kratos. Bunlar klasik bilgiler. “En güzel idare şekli budur, halkın kendi kendini idare etmesi, bundan güzeli olur mu hiç?” gibi beylik laflar da bu klasik bilgilerin ardına sıralanır ve hop, gerçeklere uzak, sorun çözmeyen, goy goy kültürünün nefis bir örneği daha olur ve biter.
Ne yani şimdi ben demokrasiyi savunmuyorum da diktatöryayı mı savunuyorum ?
Yoksa, krallık ve benzeri yönetimler ya da daha kötüsü bir grubun veya ayrıcalıklı bir zümrenin ipleri elinde tuttuğu oligarşileri mi ?
Konumuz bu değil. Rahat olun.
Dünya tarihi devletlerin ve milletlerin ve pek çok milleti içerisinde barındıran imparatorlukların farklı şekillerde idare edildiği yukarıda isimlerini saydığımız modelleri görmüştür. Ve antik Yunan’dan beri de halkın doğrudan ya da dolaylı olarak yönetildiği demokrasi uygulamaları test edilmiştir. Konumuz ve mesajımız da işte bununla ilgilidir.
İnsanlık tarihi Latin Amerika’nın ve Afrika’nın sahte demokrasilerini de görmüştür. Demokrasi ile yola çıkarak yolda gücün el değiştirdiği Hitler Almanyası’nın diktatörlüğünü görmüştür. Tüm dünyaya örnek gösterilirken kendi içinde derin açmazları ve eksiklikleriyle hem bir süper güç hem bir işlemez kilitlenmiş devlet mekanizması örneği, hem kapitalist dünyanın en zengin adamları ve dahi sokaklarda yatan, kendine bakamayan, sağlık sisteminden dışlanmış yüz binler ile insanlıktan uzak Amerika Birleşik Devletleri örneğini de görmüştür.
İnsanoğlu karmaşık yapısı ve düşünce tarzıyla, hem vicdanı hem zalimliğiyle, hem teknik ve analitik hem de duygularının esiri ihtiras tutkunu halleriyle ve bin bir renk kişilikleriyle elbette mükemmel ve saat gibi işleyen bir yapı inşa edecek değildi. Kimsenin kimseyi incitmediği, suç işlenmeyen, can sıkmayan o muhteşem dünya örneği bir ütopyadan başka bir şey değildir zaten.
Senin sevdiğini ben sevemem kardeşim.
Senin uğrunda canını verdiğin şey bence boş ve hatta külliyen yanlış da olabilir. Sen ne kadar uyumlu ve serinkanlı isen ben tam tersi bir kıvılcımla parlayıp barut fıçısı gibi patlayabilirim. Kısaca bu küresel devasa insan toplumu mükemmel bir denge ve düzende olamaz, bu treni boşuna beklemeyelim.
Fakat genel kabul görmüş olan ekonomik model olarak kapitalizm, yönetim biçimi olarak da dolaylı temsil şekliyle demokrasi uygulamasından vazgeçemeyeceğimiz aşikar. Ve bu noktada her birimiz kendimiz ve vicdan sahibiysek kendimiz dışındaki ve ilgili karar aşamalarından etkilenecek kişiler için sesimizi çıkartmalıyız. Sus pus oturmak yerine “öyle değil böyle olsun” diyelim.
Kimseye bir faydası olmayan işler ve uygulamalar söz konusu olduğunda değil, gerçekten gerekli konularda konuşup bir arada oyumuzun rengini gösterelim, çünkü kendi düşen ağlamaz dostlar. Demokrasi, sen ben ve bizler ne diyorsak ne istiyorsak onun olması demek. Sessizce oturup istemediğin, sevmediğin şeylerin gerçekleşmesiyle yüzleşmek olmamalı. Kimse sesini çıkartmadıysa bile ben susmadım diyebilmenin iç huzuru ve gururunu duyabilmeli insan.
Yorum Yazın