Evrende bilinen tek canlı yaşamı şu güzel Dünya’mızda var. Kimileri yaşlı, kirli veya adaletsizlikler ve acılarla dolu diyebilirler fakat ben güzelliğine, eşsizliğine vurgu yapmayı seçiyorum.
Ne cehennem sıcağı var burada ne gezegeni kaplayacak ölçüde buzul ne de gidip yerleşiriz hayali kurulan Mars gezegeni gibi bize yaşam imkanı vermeyecek ölçüde radyasyon ve gezegenin kendi elektromanyetik alanı. Yani gerçekçi olmak gerekirse koca evrende sadece bu ayağımızın altında duran (aslında dönüp durmaktadır) şu uçsuz bucaksız yer küre temiz havasıyla, duran ve akar sularıyla, içinde yaşayan bitki ve hayvanlarıyla ki onlar olmasaydı biz yine yaşayamazdık, biz insan oğlunun ömür sürebileceği yegane yerdir.
İşte bu güzel ve hafif eğik duran evimizde binlerce, onbinlerce canlı türü yanında biz insan türü de var olmuşuz. Öyle ya, her ne kadar hayat zor ve acılar üzüntüler olsa da bazen bir an yaşadığımız mutluluk, gurur, haz veya kıvanç ki bu duyguyu anlatmak açıklamak ne zordur, yaşanan tüm olumsuzlukları önemsiz kılar. O bir an yaşamaya var olmaya değer.
Ve bu insan denen varlık tüm bu güzelliklerin ve aslında olup bitenlerin farkında olan tek türdür. Bir çiçek ne kadar güzel olsa da bir başka güzelliği fark edip mutluluk ya da haz duyması olası değildir. Bir kaplan ne kadar güçlü olsa da en yakınında dahi ihtiyacı olan başka bir canlıya yardımcı olamaz. Elinden tutup ya da kucağına alıp gideceği yere götürmez. Siz yaşlısınız, beslenemiyorsunuz diyerek beslemez, merhamet göstermez. Örneklerim size tuhaf gelse de insan oğlu diğer bilmem kaç bin tür canlıdan çok farklı ve muhteşem bir türüz. Vurgulamak istediğim buydu.
Yeni doğmuş bir yavrunun aylarca öpülüp koklanması hatta anne sütünün son ürünü olarak bedeninden çıkardıklarının bile kendi anne babasına sevimli gelmesi hepimizce bilinen ve kabul edilen bir şeydir. İnsan anne ve babasından gelen gözle görülemeyecek kadar küçük iki hücreden başlayan ve meydana gelen gerçek bir mucizedir. O ne güzel bir şeydir değil mi? Sevilmeye layıktır. Bazen bir görüşte aşk, tanıdıkça saygı, görmeden sevgi, eserlerini gördükçe gurur duymamıza sebep olan, çaresizliğiyle merhamet duygularımızı harekete geçirendir.
İşte bu eşsiz varlık içinde bir yerlerde onu taştan topraktan ve diğer tüm canlılardan ayıran son nefesini verdiğinde et ve kemik yığını haline gelmesine sebep olan bir ruha sahiptir. Materyalist biri yazımızın bundan sonrasını dudak bükerek okuyacak veya okumayacaktır. Burada konu inanç değil insan türünün sahip olduğu bir cevherdir.
Dürüst olalım. Bizi biz yapan, kendimiz yapan ve evet bir parça etten kemikten farklı yapan ruhumuz değildir de nedir?
Yüzlerce notayı öyle bir ahenkle bir araya getirir ki üç yüz yıl sonra bile seslendirilmesine doyamayız. Öyle bir söz eder ki üç bin yıl sonra bile saygıyla anarız. Yolumuza ışık tutar. Korkuyla sığınırız da sarılıp kucaklamasıyla korkuyu unuturuz. Ya da bir damla göz yaşını görür ve onun için ölürüz. Ruhumuz vardır. Olmadığını düşünmek bile bu varlığın, insan oğlunun güzelliğine, değerine bir hakarettir. Değer bilmemektir, nankörlüktür.
Ve karmaşık ve anlaşılmaz ve güvenilmez ve habis ve kalp kıran ve canlara kast eden de odur. Yoksa bu güzel dünya bazen cehennem gibi bir yer olmazdı. Önemsiz şeyler için para için ya da çok bildiğiniz sebepler için canlara kıyılmazdı. Yıllardır tanıdığınız bildiğiniz biri hiç beklemediğiniz bir şey yapmazdı. İnsanlar insanları aldatıp kalplerini kırmazdı. Canınız kadar sevdiğiniz ve üzerine titrediğiniz insanlara akla hayale gelmez kötülükleri yapıp bizi dehşete düşürmezdi. Fakat bunlar oluyor. Çünkü insan doğası nice güzellikleri ve nice çirkinlikleri ile vardır. Eğitim ve yasaların baskı ve korkutması da insan doğasının kötü yönlerinin ortaya çıkmasını önleyemez. Sadece bugünkü seviyesine kadar azaltmıştır. Hiç bir kalbin kırılmadığı, hiç bir canın acıtılmadığı bir yeryüzü cenneti bir rüya olabilir ancak. Gerçek dünya böyle değildir maalesef.
Üzülmek de ağlamak da bu an bitsin diye yakarmak da mutluluk gibi, yaşadığımız güzel anlar gibi, haz gibi, kıvanç gibi gurur gibi gerçektir ve yaşanacaktır. Güçlü olmalıyız. Hayatın önümüze sürdüğü her ne olursa olsun gülümseyerek ve sağlam bir tavırla karşılamalıyız. Kırılgan olmamalıyız. Gerçekçi olmalı ve bu da geçer demeliyiz. Hayat çoğunlukla güzeldir ve yaşamaya, var olmaya, savaşmaya değer. Tadını çıkarın...
Yorum Yazın