Güneşte parlayan kum tanecikleri gibi neredeyse sonsuz sayıda gezegen ve gök cismi var. Şehirden uzak bir yerdeyseniz, gece başınızı kaldırıp gökyüzüne baktığınızda pırıl pırıl parlıyorlar.
O sonsuzluk içerisinde artık biliyoruz ki bu Dünya gibi bir tane daha yok. En azından bugünkü bilimle. Çok ilginç değil mi? Işığın hızıyla bile yıllar yüzyıllar süren bir mesafeye varsak dahi yok. Bizlerin yaşayabileceği, nefes alıp yeşil otlarına uzanıp kuş cıvıltılarını dinleyebileceği bir yer yok işte.
Nice güzellikleri içerisinde insan eliyle yapılmış binalarla, köprülerle, heykellerle, çiçek bahçeleriyle süslenmiş yaşanası ülkeler ve şehirler var. İçinde yaşayan güzel insanlarıyla başka pek çokları gibi bizim de imrendiğimiz yerler var.
Ayrıca zeki ve girişimci insanların sıfırdan kurup geliştirdiği, adeta bir bebek gibi büyütüp dünya çapında hizmet verebilen devasa şirketler var. Yüksek teknoloji kullanarak insanların neredeyse hiç bir fiziksel sınıra veya kısıtlamaya takılmadan günün herhangi bir anında fikirlerini, duygularını, kimi belge bilgilerini başkalarına aktarabildikleri müthiş olanaklar sağlıyorlar.
Bir de insanlık adına büyük işler yapan, günün birinde Mars’ta yaşanabilecek bir yer inşa etme hayali kuran, elektrikli otomobil kavramını bambaşka bir seviyeye çıkaran, teknolojinin harika çocuğu Elon Musk var. Uzaya gönderdiği insan taşıyan roketlerinin yeryüzüne dikine iniş yapmasını izlemek bile hayranlık uyandırıyor. Yıl 2022.
O güzelim şehirleri ve bu muhteşem şirketleri kuranlar hem de bu modern çağda bir bakıyorlar ki zorbalık; sahip oldukları ve tüm dünya insanlarının da faydalanıp tadını çıkardıkları o güzellikleri yakıp yıkıp yok etmekte. Elinde baltalar, keskin kılıçlar, başlarında tuhaf şapkalarla antik çağın vahşi insanları değil bunu yapanlar. Bilakis teknolojiyi kullanan, güzel giyinen, güzel beslenen, güzel bir sanat eserine değer verip takdir edebilen insanlar bunlar.
Tankla topla tüfekle şehirleri yok edip insanların canını almak ne kadar büyük vahşet değil mi? Ya elindeki maddi kaynakları kullanarak başkalarının sıfırdan kurup geliştirdikleri şirketleri amiyane tabirle üzerine çöküp “ya benim olursun ya kara toprağın” zihniyetiyle elde etmeye çalışmak? zorbalığın dik alası değil midir?
Hani nerede kaldı senin o kibarlığın, insanlık adına projeler geliştiren yüce gönlün? Hep söylerim. İnsan vahşi bir tür. İnsanlar insanları öldürür. İnsanoğlunu ne kanunlar durdurabilir ne kurallar ne de yazılı veya yazılı olmayan sözleşmeler içindeki vahşi yön harekete geçtiğinde.
Tüm bunlar tabii ki gereklidir ve kanunların kuralların var olması gerekir. Aksi halde kaos olur. Hatta kanun ve kuralların tüm dünya üzerinde sınırlar olmaksızın herkes ve her durum için aynı şekilde uygulanabilir olması gerektiği düşüncesindeyim.
Yani adalet ve korunmanın herkes için mümkün olması gerektiğini. Bugün için ütopyadır bu. Fakat düşleyip tasarlamadığımız hiç bir şey gerçekleşmeyecek, düşleyip tasarladığımız hemen her şey elbet bir gün gerçekleşecektir.
Yorum Yazın