Ben İzmir’de doğdum, büyüdüm. Ufak tefek tepeleri, iniş çıkışlarıyla, körfeze bakan yamaçlarda ve körfezin çevresinde kuruludur bu şehir. İstanbul’da da bir süre bulunmuş ve zaman zaman da gezmek amacıyla gidip görmüş biri olarak Boğaz’ı ve yedi tepesiyle İstanbul’u da bilirim ve çok severim doğrusu. Askerlik görevim boyunca bulunduğum Edirne ve Samsun, geçici görevle bulunduğum Ardahan ve yol üzerindeki Kars, Ankara bu güzel ülkede görüp tanıdığım şehirler. Avrupa’da Paris ve Strasbourg, Prag, Heidelberg ve bir kaç şehir daha. Pek öyle yüce, pek görkemli, tepeleri dört mevsim karlı dağlarıyla süslü bir coğrafyada bulunmadım. Öyle zirveleri uçakla seyahat ederken gördüm.
Özellikle Avrupa’ya gidip gelirken üzerinden geçtiğimiz nice karlı dağlar ve sarp yamaçlar, muhteşem manzaralar seyrettim. Uçaklar zaman zaman bulutların üzerine çıksa da daha aşağılarda görünce insanı ürperten o muhteşem dağları, tepeleri, doğa olaylarını gözleyip, bizi ve bütün her şeyi yaratan ve yaşatan sonsuz güç sahibi O varlığın eserleri ve azameti karşısında saygıyla ve iç huzuruyla doldum. Var olmak ve var edilmiş olan nice güzel şeyleri görüp anlamak en azından anlamaya kavramaya çalışmak insanı bambaşka mutlu ediyor.
Dünyamız devasa bir gezegen. Aktif bir yıldız olan Güneş’in milyonlarca kilometre uzağında bir yörüngede dönüp duruyor. Güneş, dünyamız ve diğer gezegenler ile bu sistem, Samanyolu galaksisinde mini minnacık bir yer kaplıyor aslında. Göreceli olarak tabii ki. Yani galaksi ve Evren’i ölçmek, mesafelerin büyüklüğünü hayal etmek dahi insan aklının sınırlarını zorluyor. Bizlerin işe ya da gezmeye giderken kat ettiğimiz 10-15-20-50 kilometreler bize uzak ve yorucu gelirken, milyon milyar kentilyon kilometreler ve artık ışık yılı diye tabir edilen mesafeler bunlar.
İnsan beyninin kavrama sınırlarını aşan büyüklükler bunlar. Bunları bir kenara bırakıp yine o yüce dağlara dönelim biz. İnsanlık tarihi boyunca gelmiş ve geçmiş milyonlarca hatta milyarlarca insan içerisinde öyleleri var ki, adeta bu yüce dağlar gibi o dağların zirveleri gibi sayılı, kendileri göçüp gitmişse de isimleri kalmış ve dünya var oldukça da nesilden nesile anlatılarak aktarılarak kalacak.
Öyle isimler ki bunlar, çocuklarımıza veririz isimlerini ki bir nebze olsun bazı özellikleriyle onlara benzesinler isteriz. Çocuklarımız belki o yüce o görkemli dağların zirveleri gibi olamayacaklardır fakat hiç değilse o dağların yamaçları gibi olacaklardır. Babalarımızın dedelerimizin isimlerini koyarız çocuklarımıza. Sevdiğimiz ama artık yaşamayanları hatırlamanın, anmanın, özlem duymanın bir biçimidir bu aslında.
Bazıları zirvelerdedir bazıları da o dağların eteklerinde. Çocuklarımıza vereceğimiz isimler önemlidir çünkü kişinin ruhuna etki eder, kaderini şekillendirir isimler.
Yorum Yazın